Allı Güllü Pırtı, Süslü Kundura Emirdağ'da / Fikret Akın

Köşe Yazıları / Melih Can Kalender

Çarşı Pazar Adetleri
İki buçuk yaşındaki torunum Elif Nilra babaannesinin aldığı giysileri ve ayakkabıları tek tek giyerek boy aynasının karşısına geçip 'Çok güzel, çok güzelmiş' demeye başladı. Elif’in bu şekilde konuşması günümüz çocuklarının ve bilhassa gençlerin kendi giyeceklerini kendilerinin seçmesi hatta pek çoğunun modayı takip edip marka meraklısı olması,  beni bir anda çocukluğumun ve gençliğimin Emirdağ’ına götürdü. Pek çok insanımızın yokluktan  yamalı giydiği, bu yüzden pek seçme ve söz hakkının bulunmadığı,kısacası herkesin ne bulursa onu giymek zorunda olduğu Emirdağ günlerine!...

Allı Güllü Pırtı

Emirdağ’da o zamanlar her türlü giysi alış verişi ve her türlü kışlık alış veriş harman sonu yapılırdı. Harmanlar kaldırılıp ihtiyaç fazlası ürünler ve hayvancılıktan gelen tiftik yapağı, et ve süt ürünleri satılıp yeterli gelir elde edilince sıra alış verişe gelirdi. Alış verişte ilk sırayı giysi alışverişi alırdı. Çünkü  nişan ve düğünlerin başlama, okulların açılma zamanı gelirdi.

Giysi alış verişini ailenin reisi ve tek seçici konumundaki hanımı yapardı. Evlenen erkek çoçukların aileyi terk etmediği ve en yaşlı erkeğin aile reisi olduğu hanımının çok itibarlı bir yere sahip olduğu, gelinlerin, çocukların bir arada yaşadığı eski Emirdağ pederi ailesinde reis her şey demekti. Evdeki kadın ve kız sayısına göre kaşmir, divitin, ipekli, kadife vb. gibi kumaşlar tek seçici Hanım Ağa’nın zevkine göre toplarla alınır terziye verilerek diktilirdi. Düğünler başladığında evlerden aynı kumaştan elbise giymiş  kadınlar çıkardı. Düğün yerlerinde genelde toplu halde bulunan kadınların giysileri milli bayramlardaki çocukları hatırlatırdı. Sorulduğunda işte allılar Ahmet Ağa’nın, güllüler Mehmet Ağa’nın taifesi vs denirdi.

Süslü Kundura
Çocukluğumuzun Emirdağ günlerinde kadınlar salı hariç pek çarşıya çıkmazlardı. Hele genç kızlar hiç çıkamazlardı. Çıktıklarında ise yanlarında mutlaka ne olur ne olmaz diye bir büyükleri olurdu. Çarşıya, pazara çıkan kadınlar saya veya şalvar giyerler başlarını car adı verilen kalın tülbentten yapılmış ak bir örtü örterlerdi. Ayaklarına ise kışın mes lastik, yuvalı, yazın lapçın, iskarpin veya terlik giyerlerdi. Yuvalı lastiğe geçmeli topuğu bulunan lapçın ise topuğunda kömür tozu bulunan ve bu yüzden yürürken ses çıkaran genellikle Abılaların (Ağa Hanımı) giydiği  özel yaptırılmış iskarpin türü fantazi ayakkabı idi.

Lastiklere toplu bulundukları zaman karışmasın diye işaret konurdu. Alış verişi ise evin erkekleri yapardı Mesela evin genç kızına ayakkabı mı lazım evin erkeği numarasını ve şeklini öğrenerek kunduracıya varır, istenen ayakkabı örneklerinden birer tek alarak her kunduracıda bulunan ekmek sepetine benzeyen uzun sepetlere koyarak çırak eşliğinde eve getirirdi. Sonra komşu  ve akraba kadınlar toplanırlar, evin genç kızı hepsini tek tek giyer en uygun ayakkabıya heyet karar verir, genç kız ağzını bile açamazdı. Beğenilen ayakkabı evde bırakılır, diğerleri gönderilir, sonra diğer teki  ücreti ödenerek getirilirdi.

Yaygı Atma
Emirdağ’da başta Uzun Çarşı olmak üzere esnafların pazar (salı) günü mallarını teşhir etmek ve satmak maksadıyla dükkanlarının önüne açtıkları sergiye /yaygı atma denir. Halen devam etmekte olan bu gelenek Emirdağ pazarına ayrı bir canlılık katmaktadır. Şimdi durum nedir bilinmez ama biri birine her konuda yardımcı eski Emirdağ esnafı genellikle sabah namazından sonra çorbasını içip dükkanını açar, pazar günü yaygısını atar, hatta her hafta sırayla komşu esnaftan birinin verdiği toplu yemek yenilirdi. Bu yemekte genellikle güveç olurdu.

Uzun çarşı esnaflarından birisi olan pırtıcı(manifaturacı) Hacı Halil Ağa (Halil Güler) her pazar yaygısını atar alış verişine başlar. Yaygısına pek rağbet eden başı carlı Emirdağlı kadınlar paraları çıkışmadımı veresiye alırlar ve deftere yazmasını isterler. Kendisi söylemedikten sonra kadınların adının sormanın ayıp sayıldığı eski Emirdağ töresine göre Hacı Halil Ağa’da sormadan borçlu kadınları alacak defterine ayrı ayrı kaydeder. Vefatından sonra alacak defterine bakan çocukları her bir sayfasında ak carlı kadın 30 lira, ak carlı kadın 15 lira, ak carlı kadın 54 lira vs yazdığını görürler. O zaman kadınların hepsi ak carlı ki!...

Kele Bacım Çalma
Emirdağlı kadınların halen de pek rağbet ettikleri pazarda karşılaştıkları tanıdıklarla pazar yerinde ulu orta yarenlik etmeleridir. 'Vaa kele bacım napıyon, duydun mu, gördün mü bi' diye başlayan bu sohbet dakikalarca sürebilir ve sık sık hanımlar yolu kapatmayın uyarılarına muhatap olur.

Halva Ekmek Yemek
Emirdağ’da helvaya havla denir. Bilhassa pazara gelen köylülerin pek rağbet ettikleri lüks sayılan bir karın doyurma şekli idi. O zamanlar lokantalara kadınlar pek girmezlerdi. Uzun Çarşı'da Halvacı Veli, Yumukoğlu, Taktakların Ruhi ve Şükrü tahin helvası, şekercilerin Lütfi de çok güzel kırmızı (irmik) helva yaparlardı. Halvacı Veli’nin ayrıca köpük helvası pek meşhurdu. Saydığım helvacı dükkanlarında masa sandalye bulunur, isteyen tahan gardırır isteyende taze ekmeğin içine helva koydurur afiyetle yerdi. Parayı bulan her çoçukta köpük helvası için  
Halvacı  Veli’ye koşardı. Şimdi helvacıların yerini lokantalar, köfteciler, pideci ve bükmeciler aldı.

Helva demişken bir güzel adetimizde, cenazede kabirden dönenlere helva, zeytin ve ekmek ikram edilmesiydi. Üzüntüden kan şekerinin düşmesine helva, tansiyon düşmesine zeytin çok iyi gelmektedir. Bunların yerini alan pide ve ayranın ne kadar sağlıklı olduğuna varın siz karar verin…

Fikret AKIN
Şair-Yazar