İlginç Bir Kültür Hizmeti(!)

Köşe Yazıları / Kenan Kocabaş

Elimde bir kitap var… Kitabın kapağını süsleyen Emirdağ yazısını yan tarafta görüyorsunuz. Kapağın alt taraflarında daha küçük puntolarla yazılmış “Emirdağ Belediyesi’nin Kültür Hizmetidir, 2011” şeklinde bir ifade var. Kitabın ikinci sayfasında ise “Emirdağ Belediyesi Tanıtım Kitabı, Can Ajans Tarafından Yayınlanmıştır” şeklindeki başka bir ifadeyle karşılaşıyoruz. Kafamız karışıyor, bu kitap bir kültür hizmeti olarak mı yoksa Emirdağ Belediyesi’nin tanıtım kitabı olarak mı yayımlanmış? Yine ikinci sayfadayız… Can Ajans, bu kitabın hazırlanmasında desteklerini esirgemeyen belediye başkanına ve belediye personeline teşekkür ediyor. Kültür hizmeti veya Belediye’nin tanıtım kitabı… İsmine ne derseniz deyin, bu işi bir ajansa yaptırıyorsunuz ve ajans da size teşekkür ediyor sanki yapılan bu iş ajansın işiymiş gibi. İlginç bir durum…Üçüncü sayfada, bir Emirdağ haritası ve Emirdağ’a ilişkin bazı bilgiler var. Bu bilgilere göre Emirdağ, Afyonkarahisar’a 73, Ankara’ya 186, İzmir’e 396, Konya’ya 225 ve Eskişehir’e ise 110 km uzaklıkta.Otuz birinci sayfada ise “Coğrafya” başlığı altında yine Emirdağ’ın belli merkezlere olan uzaklık bilgilerine yer verilmiş. Bu bilgilere göre ise Emirdağ, Afyonkarahisar'a 66.6, Ankara'ya 195, İzmir'e 378, Konya'ya 195 ve Eskişehir'e ise 110 km uzaklıkta. Aynı kitabın farklı sayfalarında yer alan bu bilgilere göre sadece Emirdağ ile Eskişehir arasındaki mesafe tutarlı. Bu da sürekli Emirdağ Eskişehir arasında gidip gelenleri sevindirmiş olmalı. Aman bir karışıklık olmasın! Kitabın muhtelif sayfalarında, “Emirdağ merkez ve çevresiyle Anadolu’daki tüm tarihe tanıklık etmiştir.” şeklinde havalı bir ifade var. Bu ifadenin anlamını tam olarak çözebilmiş değilim ama “Anadolu’nun bütün medeniyetlerinin izlerini Emirdağ’da görmek mümkündür” olarak mı yorumlamak lazım bu ifadeyi bilemiyorum?On yedinci sayfada ise, Emirdağ’da düğünlerin geleneksel olarak devam ettiği belirtilerek bazı detaylardan bahsedilmiş. Bu bilgilere göre, Perşembe günü bayrak kalkar, üç gün üç gece yemek servisi yapılır, sağdıç damadın ayakkabısının çalınmaması için gayret sarfeder, yastık kaçırılır, gelin arabasına el dokuması kilim bağlanır, gelinin refakatçilerinden biri ayna tutar ve damat gelin odasına girerken sırtına yumruk yermiş… Neyse ki gelinin at üzerinde geldiğinden bahsedilmemiş… Halbuki düğünlerin geleneksel olarak devam etmediği çok açık değil mi? Emirdağ’daki düğün salonlarının bu kadar revaçta olması da esas itibarıyla düğünlerin geleneksel olarak devam etmediğinin bir göstergesi değil midir? Ama nedense bu geleneklerin hala devam ettiğini düşünmek ve böyle olduğuna inanmak güzel geliyor bizlere.Kitap, Amorium’dan da bahsediyor. Hisarköy’de bulunan bu antik kent hakkında ne zaman bir şeyler okusam gururlanmak istiyorum ama bir türlü başaramıyorum. Belki de bu antik kentteki kazı çalışmaları bitince, en azından turizme açılacak kadar olan bir bölümdeki kazılar bitince ve turistler buraya gelmeye başlayınca gururlanabilirim diye düşünüyorum. Bu da Emirdağlı bir Kültür ve Turizm Bakanına sahip olduğumuz zaman olabilecek bir gelişme gibi görünüyor. Bu bakan, Afyonkarahisarlı da olabilir ama bu sefer Emirdağ’a değer veren bir bakan olmalı. Bizans İmparatorluğunun hanedanlarından birinin Amorium’lu olması ise beni hiç heyecanlandırmıyor. Zaten böyle bir heyecanım olsaydı, yıllarca Kahpe Bizans’la mücadele etmiş olan ve hemşehrimiz sayılan Fahrettin Cüreklibatur’a ayıp olmaz mıydı? Eskiden olduğu gibi aktif olarak gidilip yaşanan yaylalarımız olduğunu yirmi ikinci sayfadan, topakev denilen Türkmen ve Yörük çadırlarının hala bazı köylerde görüldüğünü de otuzuncu sayfadan öğrenmiş oluyorum. Aslında bugün yayla kültürünün 20-30 yıl öncesine kıyasla ne durumda olduğunu ortaya koymak için bir araştırma yapılabilir ama yine de şahit olduğum kadarıyla, aktif olarak gidilip yaşanan yaylalarımız olduğuna pek ihtimal vermiyorum ben. Varsa da sınırlı sayıda olabilir. Ayrıca dünya gözüyle doğal bir topakev gören biri varsa ve gördüğü yılı ve yeri de yazarsa çok makbule geçer. Zira bugün Emirdağ civarında hala topakev denilen doğal bir çadır kullanılıyorsa bir şekilde resmini görmüş olurduk herhalde. En azından gözümüz gönlümüz açılırdı. Çünkü yıllar önce iki öğrencimizin saya giyip folklor (halk bilim) adına çektirdikleri ve figüran olarak da culuk ve koç kullanılan fotoğraftan sıkılanlarımız olmuştur sanırım. İlçemiz toprağının 6. sınıf toprak olduğu ve ilçemizin bitki örtüsü bakımından fakir olduğuna dair otuz üçüncü sayfada yer alan bilgiler ise beni gerçekten üzüntüye sevketti, bu kadarını da beklemiyordum. Emirdağ en iyisine layıktır, 1. sınıf toprak istiyoruz.Beni mutlu edecek bir şeyler bulma ümidiyle “Mutfak” başlıklı yirmi yedinci sayfayı okumaya başlıyorum. Cânım “arabaşı”dan “arap aşı” diye bahsedilmiş. Katmer, genellikle haşhaşla yapılan bir tür gözleme olarak tanıtılırken, Emirdağ güveci de aynı şekilde genellikle haşhaşla yapılan bir tür gözleme olarak tanıtılmış. Evet burada ya bir yanlışlık olmuş olmalı veya güvecin formülü saklanmış olmalı. Emirdağ Mutfağı ile ilgili bilgi veren bu sayfada fon olarak “içli köfte” resmi kullanılmış olması ise beni gerçekten içlendirdi.Evet bir çırpıda kitabın sonuna geldik. Ücretsiz olarak dağıtılan kırk sekiz sayfalık bu kitabın otuz sayfası, esnafın veya şirketlerin reklamlarından oluşuyor. Dolayısıyla bu kitap ne bir kültür hizmeti hüviyetine sahip ne de Emirdağ Belediyesi’nin tanıtım kitabı olabilir…Ne olursa olsun, en azından esnafın ve şirketlerin üstlendikleri reklam maliyetleri nispetinde Emirdağ’la ilgili daha dikkatli ve doğru bilgiler içeren bir kitap hazırlanabilirdi… Bakarsınız bir okuyan çıkar…Kenan Kocabaş