Berlin'de Sistem Kurbanı Bir Türk!

Köşe Yazıları / Kenan Kocabaş

Berlin'de Sistem Kurbanı Bir Türk!

Polonya’nın başkenti Varşova’dan bindiğimiz tren bizi Berlin’e ulaştırmak için çabalarken ben de kompartımanımızda kimi zaman arkadaşlarla konuşarak kimi zaman da pencereden dışarıyı izleyerek çeşitli düşüncelere dalıyordum. İkinci Dünya Savaşı’nda nice acılara şahit olmuş, götürdüğü insanları bir daha geri getirmemiş, nice sevdaları metal tekerleklerle keserek birbirinden ayırmış bir tren yolunda ilerlerken, zihnim beni savaş yıllarına götürüyordu ister istemez. Filmlerin ve kitapların etkisiyle hayal dünyamda oluşan savaş görüntülerinin gerçekliğini trenin camından bakarak test ediyordum. Şayet tren bir yerleşim yerinden geçiyorsa hayalimde canlandırdığım savaş, daha bir canlılık kazanıyor, adeta o dönemin sefalet içindeki insanlarını görür gibi oluyordum.Bir taraftan da bizi bekleyen “Alamanya”yı merak ediyor, bir günlük Berlin ziyaretinden öğrenebileceğimin en fazlasını öğrenmeyi umuyordum. Hava kararmak üzereyken Berlin’e ulaştık. Bir taksiyle o gece konaklayacağımız otele geçtik. Odalarımızda birkaç saat dinlendikten sonra geç vakitte lobide buluşup, bir Türk lokantasında yemek yiyebilmek için dışarı çıktık. Sürücüsü Alman olan bir taksiye atlayıp, bizi bir Türk lokantasına götürmesini istedik. İlk götürdüğü lokanta kapanmıştı. Taksici bu defa geceleri bile açık olduğunu bildiği biraz daha uzaktaki bir lokantaya götürdü bizi.Binlerce kilometre uzak bir diyarda damak tadımıza uygun çorbalarımız içimizi ısıtmaya başlamıştı. Bir taraftan lokanta personeliyle muhabbet ediyor bir taraftan da ertesi gün Berlin’i nasıl gezeceğimiz üzerine ipuçları yakalamaya çalışıyorduk. Kebaplar da gelince keyfimize diyecek yoktu. Derken garson bizi o esnada lokantada bulunan bir Türk taksiciyle tanıştırdı. Karadenizli olduğunu öğrendiğimiz taksici orta yaşlardaydı, başında bir Beşiktaş şapkası, üzerinde de siyah deri bir mont vardı. Üç çocuğu olduğunu duyunca neredeyse hep bir ağızdan Allah bağışlasın diye bir tepki verdik.Taksici, Berlin’de gezilmesi gereken öncelikli yerleri bize anlatmaya başladı. Biz de taksiciye, o halde sen bizi gezdir deyince taksici de teklifimizi kabul etti ve biz de rahatlamış olduk. Anlaşmamıza göre taksici bizi ertesi sabah saat dokuzda otelin önünden alacak ve gün boyunca gezdirip, akşam da havaalanına bırakacaktı. Bir terslik olursa haberleşmek üzere telefon numaralarımızı da birbirimize verdik… Taksici yemek sonrasında bizi otele de bırakacaktı.Yemeklerimizi yemiştik. Taksicinin yemek sonrası kendisi için sipariş ettiği paket de hazır olunca hep beraber masadan kalktık ve lokantanın az ilerisindeki taksiye doğru ilerledik. Taksinin yanına varınca arkadaşlardan birinin taksinin ön koltuğuna oturmak için hamle yapmasıyla geri çekilmesi bir oldu. Zira taksinin sağ önünde oturan biri vardı. Taksiciyle bir göz teması kurduk ama onun açısından her şey normaldi anlaşılan. Dolayısıyla hepimiz arka koltuklara oturmak zorunda kaldık. Evet, taksinin önünde saç renginden anladığımız kadarıyla yabancı bir kadın oturuyordu. Taksicinin ilk işi durumu bize izah etmeye çalışmak oldu. Alman kadın taksicinin kız arkadaşıymış, taksicinin lokantada yaptırdığı paket de bu kadın içinmiş. Kadın Türkçe bilmediğinden olsa gerek şoför durumu Türkçe anlatmakta hiçbir sakınca görmüyordu. Taksici biraz da mahcup bir edayla “Napalım abi burada sistem böyle” diyerek bu konuya noktayı koydu ve tekrar ertesi günkü planımıza dair konuşmaya başladık. Çok geçmeden de otelimize tekrar gelmiştik.Geç ama güzel bir akşam yemeği ve ertesi gün için yapılmış olan plan bizi ziyadesiyle memnun etmişti. Huzurla odalarımıza çekildik, sabah olunca da kahvaltımızı yapmış olarak saat dokuzda valizlerimizle lobide olduk ve taksiciyi beklemeye koyulduk. Taksici henüz ortalıklarda yoktu. Sorun da yoktu aslında, nasıl olsa taksicinin telefon numarası vardı bizde. Huysuzluk etmeyip on beş dakika kadar bekledikten sonra taksiciyi aramaya karar verdik. Ama maalesef telefonu kapalıydı.Biraz da bu şekilde zaman kaybettikten sonra taksicinin gelmeyeceğine kani olup resepsiyon görevlisine bizim için Türkçe bilen bir taksici çağırıp çağıramayacağını sorunca, “gayet tabi” gibilerinden bir cevap aldık. Görevli bir yerleri aradıktan sonra birazdan bizim için bir taksi geleceğini söyledi.Yaklaşık beş dakika sonra da otelin kapısında bir taksi belirdi. Bir an bu bizim dünkü taksici mi diye tereddüt geçirdik ama sağ olsun kendisi bizi şaşırtmamıştı. Bu taksici otel görevlisinin bizler için çağırdığı Türk taksiciydi…Malum Türkiye’de herkes şikayetçidir sistemin kurbanı olmaktan. Aslında kimse rüşvet vermek istemez ama sistem böyledir! Aslında kimse kırmızı ışıkta geçmek istemez ama sistem böyledir. Aslında her müteahhit sağlam ev yapmak ister ama sistem yanlış kurulduğu için sağlam ev yapsa para kazanamayacaktır. Sistemin kurbanı olmak bize o kadar yakışıyordu ki, vatandaşlarımız Berlin’de bile sistemin kurbanı olmak zorunda kalıyorlardı.

  • Güncelleme: 31.10.2011 08:08
  • Okunma: 3870

Yorumlar (1)Yorum Yap

  • ateşsaçan

    berlindeki sisteme bende gurban oluyum :-*