Avrupa'da Yabancıyız, Türkiye'de Gavurcu

Köşe Yazıları / Melih Can Kalender

Sene 1960 Türkiye’den ilk işçi alımları ile Avrupa ülkelerine işçiler gitmeye başladılar. Elindekini avucundakini, tarlasını takasını satıp gurbetin yolunu tuttular. Arkalarında eşini, çocuklarını, anasını, babasını, memleketini bırakarak… Yıllar yılları kovaladı bu Avrupa’ya yapılan göçün ardı arkası kesilmedi. Tabi arkalarında bıraktıkları da… İlk başlarda şu kadar para biriktireyim geri döneceğim olmuştu hedefleri ama bu hedefleri git gide büyüdü, büyüdü, büyüdü. Sonra kimileri eşlerini, çocuklarını çalıştıkları ülkeye getirme fırsatları doğdu. Artık onlar Avrupalı olmuştu. Sabahın ilk ışıklarıyla işe başlayıp havanın kararmasıyla evlerine girer olmuşlardı. Olsun buraya çalışmak için gelmişlerdi. Almanlar, Fransızlar, Belçikalılar onlar yabancı gözüyle bakıyorlardı. Kendi memleketlerinde Almancı yada gavurcuydu onlar. On bir ay yabancısın, bir ay Almancı yada gavurcu. Onlar bu duruma alışmışlardı. Tatile geldiklerinde hep birilerinin kendilerine özenmelerine sebep olmuşlardır. Gerek giyimleri kuşamları, gerekse evleri, arabalarıyla hep özenti unsuru olmuşlardır. Bu özenti günümüzde hala devam ediyor. Bu özentileri kapsayan aslında geniş bir kitle; işsizlerden tutun, işini bozanlara kadar. Avrupa’da işçi olmak onlara çok kolay gelebilir peki ya arkasında bıraktıkları…Bu konuda çok örnek görebiliriz çevremizde. Kimisi gittiği günden beri ailesini arayıp sormuyordur, kimisi de ihmal etmemek için elinden geleni yapıyordur. Avrupa’da işçi olmak eskisi kadar kolay değil. Evlenip gitmek ve orda beyaz evlilik yapmak yada kaçak çalışmaya polisle kovalamaca oynamaya devam etmek gerekli olduğu görülüyor. Evlilik yaparak gidenlerin yüksek yüzdeli oranı boşanmayla sonuçlanıyor. Gençler anlaşamadı boşandılar. Kız şöyleymiş, oğlan böyleymiş. Hep duyuyoruz bunları. Evlilikte olur elbette bunlar ama bu kadarı da fazla değil mi? Beyaz evlilik konusunda bazıları vardır parasını alıp işini bitirince herkes yoluna. Kimisi vardır bu adam zenginmiş ben bunun peşini bırakmayayım diyenler. Kimisi vardır parayı alıp kaçanlar. Kimileri de vardır ki bunları da son zamanlarda çok olarak görüyoruz paralı evliliği aşk evliliğine dönüştüren ve adamın ailesiyle görüşmesine izin vermeyenler. Çeşitli bölümlere ayırdığımız işçi olma yollarından en alçakçası ise ailelerini unutanlarla, aşık olduktan sonra Türkiye ile görüşmesine izin vermeyenlerdir şüphesiz. Burada dikkat çekmek istediğim bir nokta var: ÇOCUKLAR. Hiç düşündünüz mü bu çocuklar ne düşünürler babaları hakkında. Neler yaşarlar babasız? Gurbete esir olan çocuklarla ilgili yazımda görüşmek üzere. Saygılarımla. Mehmet Emin Kalender